10 Eylül 2013 Salı

Dostoyevski Beyaz Geceler Özet

yoksa o, bir anlık da olsa, senin gönlüne
yakın olsun diye mi yaratıldı?

kitap "ivan turgenyev" in bu harika sözleriyle başlar

Nastenka 17 yaşında babannesinin eteğine iğneli bir şekilde yaşayan kızdır, diğer tarafta ise;
cismen topluluğa karışmış fakat oldukça yalnız olan hayalperest bir adam vardır. bu adam, petersburg'da dolanır durur; saatlerini düşünerek ve hiçbir zaman tanışamayacak olduğu insanlarla bakışarak geçirir. bir kadınla tanışmayı aklından bile geçirmezken, bir gece köprünün üzerinde ağlamakta olan bir kız görür. önce şaşırtıcı bir biçimde ona yaklaşır lakin kız ondan kaçar. kız ilerlerken onu karşı kaldırımdan takip eder. kız, bir ayyaşa denk gelince onu bu zor durumdan kurtarmayı görev bilir. kız ona teşekkür eder. kurduğu diyalog karşısında büyülenen bu adam, kızı bir daha görebilmek için her gece köprüde bekleyeceğini söyler. kız aldırış etmiyormuş gibi görünür. fakat sonraki geceler köprüde buluşurlar. adam kendi iç dünyasını tüm çıplaklığı ile kıza sunar çünkü geçen yıllar boyunca ruhunu açmayı beklemiştir. kız da başından geçenleri adama anlatır. birbirlerini tanımaya ve bambaşka yaşamları olmalarına rağmen birçok ortak yöne sahip olduklarını fark etmeye başlarlar. kız, adama onunla konuşması için tek bir şartı olduğunu söyler. adam her şartı kabul etmeye hazırdır. kız ise ''bana aşık olmayacaksınız.'' der. adam kabul eder. adam için bu kadar kolay olmayacaktır. tüm sevgi ve merhametini kıza verir. kız ise, kendi evinde ninesi ile yaşamaktadır. ninesi, kızı kendi eteğine iğnelemiştir ki bir yerlere habersiz gitmesin. kız aslında başka bir adama aşıktır. bunu da açıkça ifade eder. tüm hikayesini anlatmıştır çünkü. üst katlarında kiracı olan bir adama aşık olmuştur fakat duygularını ona açtığında aşık olduğu adamın iş için moskova'ya gideceğini öğrenir. 1 yıl sonraya ondan söz alır. 1 yıl sonra adam dönecektir ve evleneceklerdir. fakat adam dönmez, işte o gün köprüde ağlıyor oluşunun sebebi de geçen 1 yıl ve geri dönmeyen aşkıdır. 
onu köprüde bulan adam ise elinden geldiğince kıza yardımcı olmaya, ona umut vermeye çalışır. diğer adama mektupla ulaşmaya çalışırlar fakat olmaz. kızın kederine daha fazla dayanamayan ve gün geçtikçe ona daha fazla bağlanan adam, sonunda patlar ve duygularını bir bir kıza döker. kız ise bunu şaşkınlıkla karşılar. çünkü bazen ''bana aşık olmadığınız için o kadar mutluyum ki'' şeklinde cümleler bile kurmuştur karşısındakine. kız bir süre düşünür ve adam tam gitmeye hazırlanırken aslında kiracısına karşı olan aşkının belki de bir heves olduğunu ve onun acımasızlığını hak etmediğini söyler. böylece hayalperest adamımızın nihayet hayalleri gerçeğe dönmüştür. göz yaşlarını tutamaz. o akşam el ele gezerler o kızla. ikisinin de sevinci birbirlerini ateşler. fakat olan olur, adam kızı tam eve bırakacakken bir gölge onlara doğru yaklaşır. kız elini adamın elinden çeker. kalp atışları hızlanmıştır. ''bu o...'' der . 1 sene önce kendisini, bir söz vererek geride bırakan kiracı gecikmeli de olsa geri dönmüştür ve kızı aramaktadır. kız tekrar adamın elini tutar, onun öper ve sonra kendini o kiracının kollarına atarak izini hızla kaybettirir. geride kalan adam ise düşleriyle değil, kabusları ile baş başa kalmıştır. 

işte bu hikayedeki kızdır nastenka. onu safça, karşılıksızca seven bir adama sırtını bir anda çevirip gitmiştir sonunda. iğneli eteği ile yaptığı gece kaçamakları sonucunda iki adam arasında kalmayı becerebilmesi ve bir arkadaşın verebilecek olduğu sevgiyi üç günlük kiracısının aşkına tercih etmesi sebebiyle şahsen görmüş olduğum en çarpıcı kadın karakterlerden biridir. terk edişinin ardından adama, kimilerine göre yüzsüzce kimilerine göre ''içten'' bir mektup yazar:

'' bağışlayın beni!
ayaklarınıza kapanarak beni bağışlamanızı diliyorum. hem sizi, hem de kendimi aldattım. bir düş, bir hayaldi bu. bugün sizi düşündükçe içim parçalandı. beni bağışlayın!
ne olur, beni suçlamayın. çünkü size karşı hiç değişmiş değilim. sizi seviyor, sevgiden büyük bir duygu besliyorum. tanrım! elimden gelse de ikinizi birden sevebilseydim... ne olur, siz o olsaydınız!
sizin için şimdi neler yapmak istemezdim! ne durumda olduğunuzu, ne kadar üzüldüğünüzü biliyorum. kırdım sizi. ama herhalde bilirsiniz, seven gönül kırgınlığı çabuk unutur. siz de beni seviyorsunuz.
teşekkür ederim. beni sevmiş olduğunuz için teşekkür ederim. çünkü bu sevgi, uyandıktan sonra uzun süre unutulmayan tatlı bir düş gibi saplandı yüreğime. çünkü bana içinizi kardeşçe açtınız: huzur vermek, iyi etmek, korumak için yaralı yüreğimi kabul etmek büyüklüğünü gösterdiniz. beni bağışlamakla, anınızı sonsuz şükran duygularımla birlikte bir kat daha yüceltmiş olursunuz. anınızı yaşadığım sürece yüreğimde taşıyacağım. onu koruyup bağlı kalacağım, benden hiçbir ihanet görmeyecek. çünkü ben önce kendi kendime ihanet edemem. daha dün bu kalbin, ait olduğu kimseye bir an içinde nasıl döndüğünü gördünüz.
sizinle görüşeceğiz; bizi terk etmez, gelirsiniz. her zaman arkadaşım, kardeşim olacaksınız... karşılaştığımız zaman bana elinizi uzatacaksınız, değil mi? elinizi uzatacak, beni bağışladığınızı söyleyeceksiniz. beni hala eskisi kadar seviyor musunuz?
ah, ne olur, sevin beni, unutmayın. çünkü şu anda sizi o kadar seviyorum ki bilemezsiniz! hem sizin sevginize layığım, hak edeceğim onu, sevgili dostum!
önümüzdeki hafta evleneceğin onunla. geri döndüğü zaman beni hala seviyordu, hiçbir zaman da unutmamıştı... mektubumda onun sözünü ettiğim için beni bağışlayın. ama onunla birlikte size gelmek istiyorum. onu seveceksiniz, öyle değil mi?
beni bağışlayın, unutmayın ve sevin.
nastenka''

adam ise mektubu okur ve ağzından kitabın son sözleri dökülür. 
''ama sana kin bağlamak mı, nastenka? tertemiz, pırıl pırıl mutluluğuna gölge düşürmek mi? acı sitemlerimle seni kederlendirip gizli azaplar vererek, en mutlu anlarında yüreğinin acıyle çarpmasını ister miyim? gelin olduğun gün, onunla birlikte yürürken siyah saçlarını süslediğin narin çiçeklerden tekini bile soldurabilir miyim? bunları ben mi yapacağım nastenka? asla, asla! göklerin her zaman açık olsun, sevimli gülümseyişin parlaklığını, mutluluğunu yitirmesin. yapayalnız yaşayan, sana karşı şükranla çarpan bir yüreğe tattırdığın mutluluk anından dolayı seni hep hayırla anacağım. 

ulu tanrım! o ne uzun, mutlu bir andı! bir insana böyle bir an yaşam boyu yetmez mi?''

dostoyevski nin nastenka sı günümüzde her yerde karşımıza çıkabilmekte ve sıra dışı olmayan bir karakterdir aslında. hemen hemen herkesin gençliğinde ki hayalperest dönemlerinde, veya olgunluk çağında yüreğinden gelen derin sevgiyle bağlandığı bir nastenka sı ve buna benzeyen hikayesi olduğundan, dostoyevski nin o günlerde böyle bir karakteri bu kadar güzel anlatabilmiş olması onun sıra dışı dehasının sadece tek bir örneğidir. 

nastenka nın babannesi nin dert yandığı "eskiden her şey daha güzeldi, sevgiler, evler, yediğimiz yemekler bile" serzenişi aslında insanların her çağda biraz daha geçmişe özlem duyduğunun da bir kanıtı gibi. 1850 lerin rusya sı bile sevginin ucuzladığından dert yanıyorsa, bugün gelinen durumun çokta beklenilmeyen olmadığı aşikardır. o dönemde bile yalnızlık, çarpıklığın, zayıflayan insan ilişkilerinin ve çıkara yönelik sevgilerin ne derece yoğun olduğunun bir aynası "beyaz geceler".

4 Eylül 2013 Çarşamba

Dostoyevski Ezilenler Geniş Özet

1.bölüm

romanın ilk bölümü 1858 civarında da, st.petersburg şehrinde bugünkü "voznesenski prospekt" isimli caddede "miller" isimli bir pastahane de, romanın ana kahramanı "ivan petroviç" yani diğer karakterlerin ona seslendiği ismiyle "vanya" nın ev aramasıyla başlamaktadır. vanya kendisini dinine bağlı olmayan ve 6.hislerine çok inanmayan birisi olarak betimler kendisini; fakat hayatında karşılaştığı ve asla tesadüf olarak nitelendirilemeyecek bazı olaylardan birisini yaşamaktadır. genellikle petersburg da zanaat yapan ve soylu almanların, alman gazeteleri bulup okuduğu ve vakit geçirip içki içtikleri bir pastane olan miller pastanesinin tam karşısından geçerken, yaşlı ve solgun bir adamın yine aynı yaşlılıktaki köpeği ile yine miller pastanesin de oturmaya gittiğini fark eder. bu gizemli yaşlı adam oturduğu yerden 4 saatten önce kalkmaz ve genellikle gözlerini tek bir noktaya kitleyip bakmaktadır. ivan petrovic bu gizemli adamı izlemek için pastaneye girer ve oturur. içinden bir ses ona bu akşam ilginç bir olayla karşılaşacağını söylemektedir. tam bu esnada yaşlı adamın gözlerini diktiği soylu bir alman yaşlı adama "ne bakıyorsun" tarzı bir çıkış yapmıştır. yaşlı adamın bakışı hiç bir şekilde değişmez. pastahanenin sahibi yaşlı adamın kulağına eğilir ve baktığı kişinin soylu bir alman olduğunu söyler tam bu esnada irkilen yaşlı adam utanç içinde bir gülümseme ile ayağa kalkar, yere eğilir bastonunu alır ve köpeği "azorka" ya seslenir. azorka ses çıkartmaz, yaşlı adam eğilir ve titreyerek ve kısık bir sesle "azorka" diyerek yere çöker. "azorka" ölmüştür. pastahane de derin bir sessizlikle herkes bu acı olayı izlemektedir. olaya sebep olduğunu düşünen soylu alman, köpeğin içini doldurtacağını söyler. ama yaşlı adam köpeğinin cansız bedenini orada bırakarak mekandan ayrılır. ivan petroviç ise hemen peşinden gider. ivan petroviç yaşlı adamı bulur, onu eve götürmek ister, yaşlı adama evinin nerede olduğunu sorar. yaşlı adam "vasilyevski-ostrov 6.cadde" der ve bu onun son sözleri olur. ivan adamın evini arar oysa ki adamın evi bahsettiği gibi vasilyevski 6.cadde de değil, öldüğü yerin hemen 2 blok ötesindedir. ivan o adamın kaldığı eve gider, tavan arasında aylığı 6 ruble ye oturmaktadır ve yaşlı adam iki aydır tek bir kapik bile ödememiştir. kimsesi yoktur. çekmecelerden birisinden kimliğini bulur. yaşlı adam rus asıllı bir yabancıdır ve gençliğinde makinistlik görevi yapmıştır. zaten ev arayan ivan petroviç, yaşlı adamın evini kiralar ve onu ziyarete birisi gelecek mi? diyerek beklemeye başlar. peki yaşlı adam ölmeden önce neden vasilyevski ostrov 6.cadde demişti? ivan o caddeye gider ama hiçbir şey bulamaz.
////
ivan petroviç in annesi ve babası ivan daha çok küçükken ölmüştür. ivanı sevabına evine alan "nikolay sergeyeviç ihmenev" ve karısı "anna andreyevna"  kendilerine ait olan ihmenevka malikanesinde yaşamaktadırlar ve nikolay sergeyeviç bir derebeyidir. nikolay sergeyeviç kumarda bir çok çiftliğini kaybetmiş, fakat çok dindar bir adamdır. kumar tutkusu yüzünden elinde kalan son şey, yaşadıkları ihmenevka  çiftliği ve malikanesidir. aynı zamanda nikolay ın "natalya nikolayevna" yani "nataşa" isimli dünyalar güzeli bir kızı vardır. ivan ve nataşa çocukluklarını beraber geçirmişlerdir ve birbirlerine çok değer verirler. ivan büyüyünce petersburg şehrine üniversite okumaya gider ve vasilyevski den ayrılır fakat oradaki tanıdıkları vasıtasıyla, orada neler olup bittiği konusunda devamlı haberler almaktadır. vasilyevski de ki toprakların işletilmesi için oraya giden prens pyotr alexandroviç ise nikolay sergeyeviç e yakınlaşmış ve onun güvenilir bir adam olduğuna kanaat getirerek bölgenin çiftlik işletmelerini nikolay a verir. nikolay prensin bir numaralı idarecisi olmuştur ve prens pyotr ile nikolay devamlı ticari yazışmalar yapmaktadır, günün birinde prens pyotr mektubunda nikolay dan oğlu alyoşa yı; ihmenevlerin yanına sürgüne göndermek istediğini yazar. nikolay zevkle kabul eder. prens pyotr ın oğlu prens alyoşa şehirde züppelik yapmış, olgun kadınlarla birlikte olmuş, birisini düelloya davet etmiş ve kumarda çok para kaybettiği için babası tarafından cezalandırılacaktır. 
nikolay, alyoşa nın saf  bir çocuk olduğunu düşünür ve ona iyi davranır. alyoşa da ihmenevleri sevmiştir ve babasına mektup yazıp orada kalma süresini uzatmak ister. fakat bu sırada bölge halkı dedikodularla çalkalanır. nikolayın prensi dolandırdığı ve kızını prensin oğlu alyoşa ile baş göz etmeye çalıştığı dedikoduları petersburg a; prens pyotr ın kulağına kadar ulaşır. pyotr ile nikolayın araları oldukça açılmıştır ve hatta küfürleşmeler başlamıştır. prens pyotr, nikolayın elinde son kalan geçim kaynağını da almak üzere, onu kendisini dolandırmakla suçlayarak mahkemeye verir. nikolay kendisinin ve kızının onuruna sürülen lekeden dolayı çok rahatsız olmuştur ve petersbug da devam edecek mahkemeyi daha yakından izlemek amacı ile ihmenev ailesi petersburg a yerleşirler. 
////
ivan petroviç petersburg da sık sık ihmenevlerin evine gidip gelmektedir, yavaş yavaş hastalığı ilerlemeye başlamıştır ve herkesten gizli roman yazıyordur. ihmenevler ise ivan petroviçe çalışmadığı için kızmakta ve aylak aylak gezdiğini düşünmektedirler. nataşa bir gün gözleri yaşlı bir şekilde ivan a "kendi geleceğin için bir şeyler yap ne olur" demiştir. nataşa nın ivan a göstermekten çekinmediği bir sevgisi vardır. ivan da nataşa dan çocukluğundan beri etkilenmekte ve onu her şeyin ötesinde sevmektedir. bu esnada ilk kitabını bitiren ivan, kitabını yayınlar ve rus eleştirmenlerden olumlu dönüşler almaktadır. kitabı satmış ve hatta bir miktar para da kazandırmıştır. bir gün ihmenevlerin evinde buluştuklarında, ivan kitabını akşam dan başlayarak gece yarısına kadar ihmenevlere okur, bu sırada onu aşk dolu gözlerle izleyen nataşa kitabın sonunda annesinin ve babasının önünde, ivanı yanağından öper ve kıpkırmızı bir şekilde oda dan kaçar, uzun zamandır aralarında ki ilişkinin farkında olan babası ise olanlardan memnun gibidir, nikolay, ivanı oğlu gibi sevmektedir fakat nataşa nın annesi anna andreyevna, durumdan çok mutlu görünmemektedir. ivan ın yazarlığında bir gelecek görmemektedir. o dönemin rusyasında yazarlar fakirlik içinde ölen insanlardır ve yazarlık çok para kazandırmamaktadır. anna şöyle der ivana "en azından bir memurluğun olsaydı, ama bu yazdığın kitapla memurluğunu da riske attın". nataşa ile ivan ise bu esnada birbirlerine açılmış ve nataşa bir gün ivan a kısık bir ses ve utangaç bir ifade ile "evet" demiştir. ihmenev ailesine durum açıldığında ise nikolay sergeyeviçten şu cevap alınır. " ikinizde fakirsiniz, ivan durumunu 1 sene içinde düzeltirsen nataşa senin olur, yoksa bu iş olmaz" bu esnada ivan ikinci kitabı için çalışmalara başlar ve ağır bir rahatsızlık nöbeti daha geçirir. 3 hafta boyunca ihmenev ailesinin evine uğrayamaz. bir gün zar zor gittiği ihmenevlerin evinde ise değişik bir durumla karşı karşıyadır. prens alyoşa babasından gizli bir şekilde ihmenevlere girip çıkmaya başlamıştır ve nikolay da alyoşa yı oğlu gibi sevdiğinden bu durumdan rahatsız değildir. ivan petroviç hasta bir şekilde ihmenevlerin salonunda oturmaktadır. dışarıdan gelen nataşa nın ona tavırları değişiktir. nataşa ailesinden gizlice o gece evden kaçar. peşinden giden ivan petroviç acı gerçeği öğrenir. nataşa, alyoşa ya aşık olmuştur. evleneceklerdir. ivan, babasının gururu için bunu yapmaması gerektiği konusunda nataşa yı uyarır ama nataşa nın gözleri alyoşa dan başka bir şey görmemektedir. gerçeklerin kimse farkında değildir. uzaktan beliren alyoşa, nataşa ya iyi bakacağına dair söz verir. ivan petroviç nasıl geçineceklerini sorduğunda ise alyoşa "roman yazmak istiyorum" cevabını verir, olmadı müzik öğretmenliği yaparım demektedir. ivan petroviç gülümser, az çok yaptığı hatanın farkına varan nataşa düşüp bayılır. alyoşa nın geldiği arabayı çağırırlar, arabaya binerken nataşa, ivan ın ellerini sıkıca tutar ve bir damla gözyaşı ivan ın avuçlarının içine düşer.
//// 
ihmenevlerin evine dönen ivan olayları anna ve nikolaya anlatır. nikolay kızını silmiştir annesi ise kızını bağışlamış ve her gece kızı için dua etmiştir. bu esnada ivanın evine küçük bir kız çocuğu gelir ve dedesinin nerede olduğunu sorar, ivan çocuğa dedesinin öldüğünü söyler ve çocuk ortadan kaybolur, çocuğu takip eder. nerede oturduğunu sorar, çocuk cevap vermez. hastalıktan yeni kalkmış gibi bir hali vardır, zayıf ve çelimsizdir. vasilyevski-ostrov 6.cadde dediği anda ise çocuk oturduğu yerin bilinmesi rahatsızlığı ile korkup kaçmıştır. umutsuzca çocuğu arayan ivan, bir anda nikolay ile çarpışır, nikolay son derece yaşlanmıştır. nikolay karısının onu çok merak ettiğini söyler, onlara gittiğini düşünüp ivanı yanına katar. çar 1.nikolanın atlı heykelinin olduğu yerden, izak katedrali üzerindeki yolda yürümeye başlarlar. eve vardıklarında nikolay bilerek odaya çekilir, çünkü ivan ve nataşa görüşmektedirler. anna andreyevna kızından haberleri merak etmektedir. haberler kötüdür. prens alyoşa, nataşa ile evlenmemiştir ve onu sık sık aldatmaktadır üstelik babası prens pyotr onu zengin bir kontesin kızıyla evlendirmek istemektedir. nataşa mutsuzdur. fakat ne onuru kırılan babası onu affetmektedir ne de nataşa eski saf kız olarak o eve dönebileceğine inanmaktadır. yolda yürürken ise nikolay küçük bir kız çocuğu evlat edinmek istediğini bahsetmiştir ivan a.

2.bölüm 

ivan sık sık nataşa nın yanına giderek gelişmeleri öğrenmektedir. prens alyoşa nın parası bitmektedir ve evdeki eşyalar satılmaya başlanmıştır. nataşa nın bazı kıyafetlerini bile sattığını öğrenen alyoşa deliye döner. bu sıralarda alyoşa nın babası prens pyotr oğlunu  "kontes zinaida fyodorovna" nın asil kızı "katya" ile evlendirme planları kurmaktadır. prens pyotr bu evlilikten gelecek yaklaşık 3 milyon rublelik drahoma nın peşindedir. alyoşa ise katya dan etkilenmiştir fakat nataşa ya aşkının daha yüce olduğuna inanır. babasıyla gittiği bir davette katya dan yardım ister. ondan etkilendiğini fakat nataşayı sevdiğini, üstelik nataşa nın onun için ailesini terk ettiğini ve zor günler geçirdiğini söyler. akşam eve dönen alyoşa, o sırada evde dertleşen ivan sergeyeviç ve nataşa ya bu olayı anlatır. tam o sırada evlerinin önünde beliren bir hareketlilik üzerine kapılarında prensin korumalarından birisi belirir. alyoşa nın orada olup olmadığını kontrol etmek için gönderilen koruma dan hemen sonra kapı da prens pyotr belirir. prens izin isteyerek eve girer ve nataşa dan af diler. ona ve ailesinin yaptıklarının hatalı olduğunu, havai ve kıt akıllı oğlunda bu tarz değişikliklere sebep olmasının onun eseri olduğunu ve aralarında aşkı artık daha iyi anladığından bahseder ve nataşa yı daha yakından tanımak istediğini söyler, bu sözler karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen nataşa ve alyoşa çok mutludurlar. bu diyaloğa ve değişikliğe şüphe ile yaklaşan tek kişi ise ivan sergeyeviçtir. prens, nataşa yı oğlu için istediğini ve 5 günlük bir yurt dışı seyahatine çıkacağını söyleyerek oradan ayrılır, gitmeden önce de alyoşa ya uzun bir zaman sonra ilk defa 1500 ruble para verir. prens gitmeden ivan sergeyeviçin elini sıkar ve onun kitabını ve dergilerde çıkan eserlerini çok beğendiğini, sosyeteden bir çok dostunun ve bayanın onu tanımak için can attığını söyler. akşam eve dönen ivan sergeyeviç; nataşa ve kendisinin fakirliği ve ezilmişliği ile dalga geçildiği ile ilgili bir şüphe içinde başını yastığa koyar.
////
sabah uyanan ivan, gece olanları haber vermek için anna andreyevna ya doğru yola çıkacakken, kapıda yine smith in torunu belirir. gündüz gözü ile ivan ufaklığın ne kadar perişan gözüktüğünü daha net görmektedir. dedesinin kitaplarını almaya gelmiştir. ivan ufaklığı konuşturmaya çalışır fakat, ufaklık sadece dik dik bakmaktadır. "tam da dedesinin kızı" diye aklından geçirmiştir ivan. ufaklığın ağzından bilgi almaya çalışırken ufaklık bir anda saatin kaç olduğunu sorarak, telaşla oradan gitmek ister. vasilyevski-ostrov 13. cadde de oturan ihmenevlere gidecek olan ivan, ufaklığa arabayla onu da 6. cadde de bırakma teklifinde bulunur. ufaklık başlarda kabul etmez fakat ivan ısrarcıdır. 6. caddeye geldiklerinde ufaklık ivana gitmesini söyler, ivan 7.caddenin başında arabayı durdurup, arabadan iner ve 6.caddenin girişinde bir binanın dibine çökerek ufak kızın nereye gittiğini öğrenir. önce bir dükkana giren ufaklık elinde ki kitapları o dükkanda bırakmış ve elinde bir kavanoz ile dükkandan çıkmıştır. girdiği evi takip eden ivan; ufaklığa "bubnovna" isimli orta yaşlı, şişman ve alkolik bir kadın tarafından eziyet edildiğine şahit olur. bir an kendisini tutamayarak binaya dalan ivan, bubnovna ile karşı karşıya gelir ve terslenerek binanın kapıcısı tarafından kovulur. bina da bulunan komşulardan birisinden, o kızın kimsesi olmadığını annesinin 6 hafta önce veremden öldüğünü ve cenaze masraflarını karşılayan bubnovna nın ufak çocuğa iyilik yapar görüntüsü ile alıkoyduğunu ve aslında kıza kötülük yaptığını öğrenir. ivan yıkılmış bir şekilde yolun karşısına geçer, tam da o sırada liseden arkadaşı "masloboyev" ile karşı karşıya gelirler. masloboyev rahatına düşkün bir tüccar, rusya da biraz kirli işlere bulaşmış ve çevresi geniş bir alkolik izlenimi vermektedir. ivanı içki içmeye oturmak için zorlar. ivan ona sadece 20 dakikasını ayırabileceğini ve çok önemli işleri olduğunu söylese de, lise arkadaşı ile oturur. ivan kafasına takılan şeyi kısa bir süre sonra anlatır. karşı bina da oturan çocuğun hikayesini ve dedesini anlatır. orasının bubnovna nın evi olduğunu ve eğlence evi olduğunu bilen masloboyev, ivana bu konu da yardım eder. masloboyev ve bir kaç arkadaşı gece bubnovna nın evine eğlenceye gelmiş gibi girerler, bu sırada çaktırmadan ivan da içeriye sızmıştır. içeriden gelen bir gürültü üzerine ufaklık kaçarak salona fırlar ve orada ivan sergeyeviç i görür. koşarak ivanın ellerine sarılır, arkasından gelen bubnovna ise masloboyevi karşısında görünce, umurunda değilmiş gibi bir ifadeyle "tamam kız sizin olsun" der.
////
ivan, ufaklığı hemen oradan alır ve evine götürür. ufaklık perişan durumdadır. yediği dayaklardan ve hastalıklardan bitkin düşmüştür. ivan sabaha kadar onun başında bekler ve sabah bir alman doktoru çağırır. büyük bir alman titizliği ile hastayı inceleyen doktor. hastanın durumunda kötü bir şey olmadığını bir süre içinde kendisine geleceğini, kalbinde ufak bir solunum sorunu olduğunu ama onunda şimdilerde karşısına çıkmayacağını söyler. ufaklık uyanır ve nerede olduğunu anlar. bu sırada masloboyev gelmiş ivanın evinde sohbet etmektedirler. masloboyev çocuğu ne yapacağını sorar, ivan bilmediğini, belki ihmenevkalara vereceğini, belki de kendisi bakacağını söyler. masloboyev bunun ciddi bir karar olduğunu ama ne olursa olsun yanında olduğunu söyler ve çıkarken parası olup, olmadığını sorar. ivan ın parası kalmamıştır ama yine de masloboyev den para istemez. bütün bunlara şahit olan ufaklık, ivanla iletişime geçer fakat davranışlarında bir yabanilik vardır. ivan artık korkmaması gerektiğini, kendisinin yanında güvende olduğunu söyler. bubnovna nın masloboyevden çok korktuğunu ve asla bir daha ona yaklaşamayacağını söyler. ufaklık ismini ilk defa söyler "yelena"
////
yelena ilk başta yabani davranışlar göstermektedir. ama küçücük yaşına rağmen fazla gururlu ve olgun bir kızdır. ivanın evini süpürmeye başlamıştır. ivan ise bu küçücük çocuğun neden bu hareketleri yaptığına anlam vermeye çalışır. yelena temizlik yaparken üstü kirlenir, ivan bunu ona söylediğinde yelena üstünü başını yırtar ve sinir krizi geçirir. ivan bu duruma çok üzülür, nevski caddesine gidip ona yeni bir entari almak ister ama parası yoktur. ara sıra uğrayıp makale sattığı bir yayınevine girer ve haftaya vereceği makalenin avansını alır. yeni romanından vakit çalarak yazacağı makalenin parasıyla yelena için entari ve çorap alır. mont ta almak istemiştir ama bu gururlu çocuğa birden her şeyi kabul ettiremeyeceğini de iyi bilmektedir. eve dönüp yelena ya entariyi verir, yelena utangaç bir mutluluk içindedir. yelena için kapıcıya yemek getirtmiştir ve tam da bu sırada hastalık nöbeti tekrarlayan ivan yere yığılır, yelena onun düşmesini engellemeye çalışmıştır ama ufacık elleri ile bunu yapamamıştır, yelena ya yemek getiren kapıcı ile birlikte ivanı sedye ye taşırlar, yelena bütün gece uyumadan ivanın başında beklemiştir. ivan uykusunda onun ufacık elleriyle başını ürkekçe sevdiğini ve bir kere de ürkekçe elini öptüğünü hissetmiştir.

3.bölüm

sabah uyanan ve kendini daha iyi hisseden ivan ve yelena arasında artık kopması güç bir ilişki başlamıştır. yelena, ivana sarılmış ve bu hayatta annesi dışında sadece onun sevgisini hissettiğini söylemiştir. yelena ya "lenoçka" diye seslenmeye başlayan ivana yelena bana "nelli" de demiştir. yelena ya sadece annesi "nelli" diye seslenmiştir. yelena yavaş yavaş geçmişinden bahsetmeye başlamıştır. dedesinin kötü bir insan olduğunu söylemiştir.onu zorla dilendirdiğini, babasıyla kaçtığı için annesini hiç affetmediğini, annesi öldükten sonra hiç konuşmadığını ve azorka nın aslında annesinin köpeği olduğunu söylemiştir. dedesinin makinist olmadığını, dönemin ünlü bir fabrikatörü olduğunu ama ondan sonra ne olduğunu bilmediğini anlatmıştır. hastalığı biraz daha iyileşen ivan, nataşa yı çok merak etmektedir ve nataşaya gider. nataşa kötü bir durumdadır. prens pyotr evden gittiğinden beri alyoşa eve uğramamıştır ve muhtemelen katya ile birliktedir. nataşa hiç iyi gözükmemiştir ivanın gözüne ve ivanın gitmesini isteyen gözlerle bakmaktadır.
////
ivan sık sık yelena ile vakit geçirmeye başlamışır. bu sırada yazınlarını yazmaya devam etmektedir, devamlı yelena nın göz hapsinde olduğunu da ara sıra fark etmektedir. yelena da ivanın ilk romanını okumaya başamıştır. bir sabah yaşlı nikolay sergeyeviç, ivan ın evine gelir ve prens pyotr ı düelloya davet edeceğini söyler. ivan kendisini oturduğu sandalyeye bırakıp boş gözlerle nikolay a bakar, "neden?" diye sorar. nikolay davayı kaybetmiştir ve ihmenevka satılacaktır, "eğer daha önceden davet etseydim, parayı ödemekten kaçıyor diye düşünürdü, ama şimdi davayı kaybettim parasını da vereceğim, şimdi namuslu bir şekilde onu düelloya çağırabilirim sende benim tanığım ol" demiştir. ivan bunu yapmaması için onu ikna etmeye çalışır ve prensin çok akıllı ve kurnaz olduğunu bu düelloya asla gelmeyeceğini ve onu küçük duruma düşüreceğine ikna etmektedir. bu esnada nikolay küçük yelena yı fark eder. kısaca ivandan yelena nın durumunu öğrenir. ama yelena yaşlı nikolaydan haz etmemiştir, çünkü uyuduğu sanılan yelena bütün konuşmaları dinlemiş ve nikolayın da, kendi dedesi gibi kızını affetmeyen ve lanetlemiş bir adam olduğunu öğrenmiştir. nikolay giderken küçük yelena ve ivanın ihtiyaçları için 150 ruble bırakır. ivan bu sıkıntıda bunu neden yaptığını sorar, nikolay kendine has konuşmasıyla ivanı ne kadar sevdiğini gösterir ve evden ayrılır.
////
akşam üzeri prens pyotr ın yurtdışından döneceğini bilen ivan sergeyeviç, nataşanın evine gider. gittiğinde bağırıp, çağıran, merdivenlerin pisliğinden hayıflanan bir adam olduğunu görür, bu adamın pyotr olduğunu görür ve nataşa nın evine birlikte girerler, fakat nataşa son ayrıldıkları gibi karşılamamıştır prensi. prensin onları ayırmak için bu yola girdiğini ve yapılan her şeyin plan olduğunu düşünmektedir. alyoşa da ilk defa eve o akşam gelmiştir. dördünün de olduğu esnada nataşa ağzını öyle bir açar ki, prens pyotr onuru zedelenmiş bir şekilde evden ayrılmıştır. alyoşa da o gece nataşa ile kalıp, sabah katya ya gideceğini söylerek evden çıkmıştır.
////
masloboyev ve karısı alexandra semyonovna nın daveti üzerine ivan evlerinde misafirliğe gider, bu esnada sarhoş olan masloboyev, prensi daha önceden tanıdığını ve onun aşağılık bir adam olduğunu anlatır. ivan onun için çok değerlidir, bu yüzden ivanın bu adamdan zarar görmesini istemediğini söyler. birazda sarhoşluğun verdiği etkiyle prensin zenginliğinin kaynağının geçmişte babası çok zengin bir kadını baştan çıkartıp dolandırdığını ve neyi varsa elinden almasına bağlar. masloboyevin sarhoş olmaya başladığını gören ivan petroviç evden çıkmak için müsaade ister. bu esnada kocası ile devamlı takışma halinde olan alexandra semyonovna bu gece yaşadıkları için özür diler ve bir edebiyatçı ve rus şairi olarak ivan sergeyeviçe çok değer verdiğini ve bu kadar zenginliğin içinde evlerine gelen kimseler olmadığını, çok yalnız olduklarını, ivan sergeyeviçi çok sevdiklerini ve her zaman gelmesini istediklerini söyler. ivan evden çıkar ve kendi evine doğru yürürken karanlıkla bir gölge fark eder. karşısında bir anda yelena belirir, yelena ve ivan ikiside çok korkmuşlardır. yelena eve bir misafir geldiğini ve ivan ı beklediğini söyler. yelena ondan korktuğu ve sevmediği için ivan ı sokakta beklemiştir. ivan eve çıktığında karşısında prens pyotr ı bulur. prens onu bu akşam, kontesin evinde verilecek kokteyle davet etmektedir. ivan bir an düşünür; yelena yı yalnız bırakmak istememektedir  fakat nataşa nın geleceği için katya ile de tanışmak istiyordur. yelena o adamı sevmediğini ivana göstermiştir ve o giderken, kollarını sıkıca sevgiyle tutmuştur. ivan 3 yıl önce diktirdiği frakını giyer ve kontesin kokteyline doğru yola çıkarlar.
////
kokteylde devamlı alt sınıfın ezildiği ve deebiyata değer vermeyen konuşmalar ivanı son derece sinrlendirmeye başlamışken imdadına alyoşa yetişir, alyoşa onu alır ve bahçeye katya nın yanına çıkartır, katya konuşmak için ivanı beklemektedir. katya, ivanın hitabetinden ve fikirlerinden fazlası ile etkilenmiştir. ikili arasında nataşa,alyoşa ve katyanın durumu görüşülür. katya, alyoşa ya sevgisini itiraz etmemektedir. ama nataşa yı da çok sevdiğini ve onunla tanışmak istediğini söylemektedir. katya; ivan için biraz çocuksu gözükmüştür fakat katyanın güzelliğinden etkilenmiştir. ivan uzun konuşmalarını sonuca bağladığında nataşa ile alyoşa nın mutlu olamayacaklarını çünkü denk olmadıklarını söyler. bu esnada prens pyotr arkalarında belirir ve gitmeleri gerektiğini söyler.
////
yolda eve dönerken prens lüks bir restaurantta yemek ve içki içmek üzere ivan sergeyeviç i davet eder. bu teklifi maddi sebeplerden dolayı kabul etmeyen ivan sonunda ısrara dayanamaz ve prensin davetine icabet eder. bu yemekte prensin gerçek maskesi düşmüştür. prens yaptığı tüm planları ve nataşa için bir gelecek düşünmediğini itiraf eder ve ivan sergeyeviçi de aşağılar. ivan sergeyeviç in de nataşa yı sevdiği halde nasıl ikinci adam olmaya katlandığını yüzüne vurur. sonra gogol un "en büyük kahramanlık, ikinci olmakla yetinmektir" sözünü aşağılayıcı bir şekilde ivan sergeyeviç in yüzüne vurur. prens bu hayatta her şeyi para için yaptığını ve paranın onun için ne kadar önemli olduğunu, bu dünyanın akıllıların dünyası olduğunu, edebiyatçı, aptal ve gururluların dünyası olmadığını ağır bir dille ivan ın suratına çarpar. içtiği içkilerin etkisiyle de, nataşa dan oğlunu ayıracağını, isterse ivan ın nataşa yı alabileceğini ve ihtiyar ihmenevkalar dan mahkeme yolu ile kazandığı 10.000 rubleyi de istemediğini söyler. ivan sergeyeviç saat 3:00 sularında kendi hesabını öder ve sinirli bir şekilde mekanı terk eder. çok karanlık ve yağmurlu bir petersburg gecesi ivan evine doğru yürümektedir.

4.bölüm

eve vardığında nelli nin hastalık nöbeti geçirdiğini gören ivan sergeyeviç hemen doktor çağırır. hastayla ilgilenen yaşlı alman doktor küçük yelena nın kısa bir süre içince öleceğini, heyecanlanmaması, üzüntü ve stresten uzak tutulması gerektiğini söyler. oysa yelena devamlı isteri nöbeti geçirmekte ve acılar içinde gözyaşlarına boğulmaktadır. tedavi süresinde doktorla yelena arasında sevimli bir ilişki belirir. yaşlı doktor yelena yı çok sevmiştir. tüm kaprislerine rağmen ona ilacını içirme başarısını gösterebilen tek kişidir. bu esnada nataşa ile ilgilenmek zorunda olan ivan sergeyeviçin yardımına masloboyev in karısı alexandra semyonovna yetişir. ivan, nataşa nın yanına gittiği zamanlar bayan semyonovna küçük yelena ile ilgilenir. fakat ivan her evden çıktığında daha da üzüntüye boğulan yelena git gite daha da hastalanmaktadır. nataşa ya laf arasında yelena nın davranışlarını anlatan ivan beklenmedik bir anda nataşa dan "bence yelena seni seviyor" cevabını alır "nasıl olur o daha çocuk" der ivan. "kadın sevgisi bu, o 14 yaşında ve sen her evden gittiğinde o daha da acı çekiyor, onun yanına git" der. ivan eve döner ama yelena mektup yazıp evi terk etmiştir. deliye dönen ivan sokağa fırlar, tam o sırada bayan semyonovna küçük yelena yı getirir. yelena önce doktora sonra da masloboyevlerin evine gitmiştir. ivan ın evinde artık kalamayacağını hizmetlerini görmek kaydıyla onların hizmetçileri olmak istediğini söylemiştir. ivan, yelenayı sakinleştirmeye çalışır fakat yelena sinir nöbeti geçirerek evdeki çay fincanını kasıtla yere atar. "zaten iki tane vardı, diğerini de kırarsam neyle çay içersin ivan" diye bağırır. bu sırada eve gelen ihtiyar nikolay ihmenev küçük kızı evlat edinmek istediğini küçük kızın yüzüne söyler fakat yelena, nikolayı sevmediğini ve onu istemediğini onun kızını affetmeyen bir günahkar olduğunu yüzüne vurur, yaşlı adam üzüntüyle oradan ayrılır, "ne yaptın sen yelena?, hiç mi acımadın yaşlı adama" diye bağırıp peşinden onu avutmaya koşan ivan a "toklar açlar halinden anlamaz derler, bende derimki açlar da açların halinden anlamaz, eve dön ivan, yelena kaçmasın" der. gerçekten de nikolay ın kehaneti gerçekleşmiştir, eve dönen ivan, yelenayı bulamaz. bütün gün hiç bir şey yemeden sokaklarda yelena yı aramıştır. akşam üzeri köprünün birisinin orada yelenayı görmüş uzaktan onu izlemiştir, yelena dileniyordur. yelena adamın birisinden aldığı son parayla bir dükkana girer, dükkandan fincan almıştır. çıkışta karşısında ivan ı görünce fincanı elinden düşürür ve kırar.
////
nataşa ile görüşmek isteyen katya, bir fırsatını bularak nataşanın evinde buluşurlar, bu buluşma da ivan da oradadır, nataşa ve katya birbirlerini çok sevmiş ve birbirlerinin güzelliklerine hayran kalmıştırlar. alyoşa yı konuşma esnasında evden çıkartırlar ve ortadaki durumu bir karara bağlarlar. alyoşa nın kendisinden ilgisinin kaçtığını ve onu mutlu edemeyeceğini düşünen nataşa, aralarından çekileceğini söyler. katya da sevgi dolu gözlerle nataşa nın ellerini avuçlarının içine alır ve alyoşa yı ne kadar sevdiğini bildiğini ve onun için alyoşa yı mutlu edeceğini söyler. alyoşa nın hiç birşeyden haberi yoktur ve kontes,babası ve katya ile gidip geleceği 1 aylık seyahat sonununda nataşa ile evlenceğini söylemektedir. alyoşa üzülmesin diye iki kadında öyle olacakmış gibi davranırlar. veda vakti gelmiştir. nataşa dirayetli görünmeye çalışmaktadır. ivan sergeyeviç uğurlamak için alyoşa yı arabaya bindirir. alyoşa moskova ya hareket ettikten sonra prens pyotr, nataşa nın evine gelir ve onun bir sinir krizi geçirmesine neden olur. bu esnada ivan petroviç içeri girer ve prensin yüzüne tükürür ve onu hırpalar, mutfaktan oklavayı alır ama o sırada masaya koyduğu 10.000 rubleyi cebine koyan prens derhal oradan kaçar. nataşa hastalanmıştır ve sinir krizi ile herkesi yanından kovar.
////
nataşa nın yanından çıkan ivan petroviç daha önce kızının evinin kapısında gördüğü ama onu bir türlü bağışlamaya cesaret edemeyen nikolay ihmenev e kızını bağışlatmak için aklına bir fikir gelir. yelena ya gider ve dedesi ile annesinin durumunu ihmenevlerin yanında anlatmasını ister. yelena kabul eder ve ihmenevlere giderler. yelena annesinin bağışlanmak için defalarca kez dedesine yalvardığını ama dedesinin hastalığında ona ilaç parası bile vermediğini, onu affetmediğini ölmeden 2 gün önce dedesine gidip "o ölüyor" demesine rağmen dedesinin kapıyı yüzüne kapattığını anlatır. dedesi bir türlü kızını affetmemiştir. öleceği gün yelena son kez dedesine koşar "ölüyor" der. tam o sırada kızına yetişmeye çalışan yaşlı smith araba bulamaz, koşa koşa kızına gitmeye çalışırken yolda düşer. yelena dedesini kaldırır. akşam üzeri ulaştıklarında ise annesi çoktan ölmüştür. ihmenevkaların gözleri dolmuştur. anna andreyevna ayağa fırlar ve nikolay sergeyeviç ihmeneve bakarak kızını affedeceğini ve onu bağışlayacağını göz yaşları içinde yaşlı adamın yüzüne haykırır. anna andreyevna arkasını döndüğü anda nikolay sergeyiç i arkasında görür. nikolay "nataşam, nataşam nerede?" diye haykırmaktadır. anna andreyevna şaşkınlık içinde ivan a döner "bağışladı" diye bağırır. iki yaşlı kızlarına koşmak için tam kapıdan çıkacaklarken sırılsıklam bir şekilde nataşa kapıda belirir. nikolay kızının yanaklarını, gözlerini öper. deliye dönmüşcesine kızına sarılır ve kızını bağışlar. kızının ayaklarına kapanır ve ondan af diler. onu nasıl unutabileceğini, nasıl lanet edeceğini her gece rüyasında onu gördüğünü her gün ona dua ettiğini haykırır. ve nikolayın ağzından şu sözler dökülür;
"evladım yine burada, kalbimin üstünde! ulu tanrım, gazabına, lütfuna verdiğin her şeye şükürler olsun! varsın ezilmiş aşağılanmış olalım, madem hep beraberiz, önemi yok bunun; varsın bizi şimdi ezen, o aşağılayan, o çıtkırıldım kibirli yaratıklar zafer kazansınlar! bizi diledikleri gibi taşlasınlar! korkma nataşam el ele yürüyeceğiz. onlara işte bakın, yanımdaki aziz sevgili kızım! diyeceğim. hakaret ettiğiniz, küçülttüğünüz ama günahsız ve herşeye rağmen benim sevdiği kızım"
bu sırada babasının kolları arasında ki nataşa, vanya ya seslenir ve yelena nın nerede olduğunu sorar. nelli yan oda da kapının arkasında titreyerek ağlamaktadır. "anne, annem nerede?"

son bölüm

ivan petroviç romanını tamamlamış ve yayın evine teslim etmiştir. yelena, ihmenevlerin evinde kalmaktadır, nikolay ile çok iyi anlaşmaktadırlar. fakat küçük nelli nin hastalığı fazlası ile ilerlemektedir. akşamları ihmenevlerin evinde toplanılmaktadır. bu toplantılarda ihmenevler, ivan, masloboyev ve alman doktor vardır. nelli de bir sandalye ile onlara eşlik etmektedir. bir akşam nelli heyecanla bir şeyler anlatırken baygınlık geçirir. odasına götürülür. doktor son günleri olduğunu söylemiştir ivan petroviç e. bu sırada masloboyev korkunç bir şüpheden bahseder ivan a. yelena nın prensin çocuğu olabileceğinden, uzun süredir peşinde olduğu kanıtların buna işaret ettiğinden bahseder. ivan "öksüzün hakkını korumak için bu işin peşini bırakmamasını" söyler. nikolay sergeyiç, yelena yı eğlendirmek için yürüyerek bir seraya gider ve odasını çiçekle donatmak ister. fakat yelena o odadan bir daha hiç çıkamaz ve iki hafta sonra ölür. bu iki haftalık can çekişme süresince türlü nöbetler geçirir. bir defasında yalnızken ivan ın ellerini tutarak "ben öldükten sonra nataşa ile evlen" demiştir. ölümünden 3 gün önce odasının perdelerini açtırarak "yakında öleceğim vanya, hem de çok yakında. beni unutmamanı istiyorum" der ve boynundan bir haç ve irice bir muska çıkartır. "annem ölürken bana bırakmıştı, ben ölünce boynumdan al ve içindekini oku" der ve diğer herkesi odasına çağırır ve vedalaşmak ister. yelana yı kızı gibi seven nikolay bir türlü vedalaşamamaktadır ve öleceğine inanmamaktadır. yelena son gücüyle son kez ivan petroviç e sarılır. ivan boynundan aldığı muskanın içindeki yazıyı okur. annesi yelena nın prens pyotr ın kızı olduğunu, bu gerçeği onunda bildiğini ve o öldükten sonra kızına sahip çıkmasını isteyen bir yazı yazmıştır. ama prens pyotr ı affetmeyen ve onurlu bir şekilde dilenmeyi tercih eden yelena bu gerçeği sır gibi saklamıştır ve yazının sonunda bunların hepsini babasına anlatmasını onu lanetlediğini ve annesinin başına gelenler için asla affetmeyeceğini de söylemesini ister.
nelli nin tabutunu çiçeklerle süsleyen nikolay sergeyeviç; küçücük ölü yüze, bir gülümseme içinde donmuş dudaklara, göğüste kavuşturumuş kollara acı içinde bakmaktadır ve öz evladını kaybetmiş gibi ağlamaktadır. nelli yi toprağa verdikleri gün nikolay sergeyiç hastalanıp yatağa düşer. nikolay sergeyiç petersburg dışında bir şehirde iş bulmuştur ve 1 hafta içinde şehri terk edeceklerdir. nelli nin cenazesinden döndükten sonra nataşa ve ivan petroviç bahçe de oturmaktadırlar. nataşa garip bir bakışla ivan petroviç i süzer.
-rüyaydı bunlar vanya!
-rüya olan ne?
-her şey, bu yıl olup biten her şey, diye mırıldanır. ah vanya! neden senin de mutluluğunu yok ettim sanki?.
ivan petroviç in okuyucuya son sözü
"oysa ömrümüzün sonuna kadar mutlu olabilirdik!" düşüncesini okudum nataşa nın gözlerinde.
...................................................................................................................................................................



23 Mayıs 2013 Perşembe

CEVIK KUVVET

ilginç bir polisimiz var, neresinden tutsan elinde kalır. bütün hırsızları, uyuşturucu satıcılarını, fuhuş yapanları az çok tanırlar, bilirler. içlerinde iyi kadar yarı yarıya kötü de barındıran tek kamu teşkilatıdır sanırım. bu adamların imajı düzelsin diye bir sürü dizi çekildi, sadece üniversiteliler polis yapılmaya başlandı, yüzlerce kamu spotu çekildi, içlerinden düzgün tipli olanlar yarışma programlarına çıkartıldı ama yemedi... neden?

yeni polislerle birlikte düzelme göstermeye başlayan teşkilat, kaşarlanma olarak tabir edilen, 15 yılın üstünde hizmet vermiş, eski polislerin içinde ki, hem eğitimsiz hem de uzun çalışma yıllarının getirdiği psikolojik sorunları olan polisler bir bakışta görülebilir. istanbul bir suç şehri haline geldiğinden beri, genel hizmet polisi biraz daha dikkatli ve özenli en azından başınıza bir hırsızlık geldiğinde, ya da silahlı kutlama ihbarı yaptığınızda sizi dikkate alıp olaya müdahale ediliyor. ama bir de ankara polisi var ki, arabanıza hırsız girse karşınıza dikilip "ya bence şikayetçi olma, karakol şikayet dosyası ile kaynıyor, hiç birisini bulamıyoruz" yani kısacası bizi uğraştırma kardeş diyebilecek kadar rahatına düşkün.

eğitimli amirler ve eğitimli personel tarafından idare edilen cinayet masası, narkotik, bilgi işlem, organize şube gibi birimlere hiç bir lafım yok, türk polisi bu konularda avrupa da bile üst sıralarda. ama bu çevik kuvvet ne ola? emniyet adam dövmek için birim kurdu da bizim mi haberimiz olmadı? mahallenin serserileri gibiler. ne zaman agresifleşeceği belli olmayan, tam teçhizat sahibi psikolojisi bozuk bir topluluk görüntüsü veriyorlar son 2-3 senedir. türk toplumu olarak zaten sürü psikolojisinin fazlası ile etkisi altına kalan bir milletiz. ıveco otobüslerle her gün oradan oraya sürüklenen bu adamlar, yaz sıcağında bile o kaskların içinde pişe pişe sinir küpüne döndüğü için bile halkı dövme eğilimi içine girebilir. sadece demokratik hakkını kullanıp eylem veya gösteri yapan iyi niyetli insanlar bile onların gözünde zamanla fazla mesai sebebi görünmeye başlayabilir, bu birimin ruh sağlığının sık sık incelenmesi ve kontrol altında tutulması gerçekten çok önemli.

toplum tarafından sevilmedikleri artık gözle görülür bir gerçek. ama işin ilginç tarafı çevik kuvvet personeli emniyet tarafından da çok sevilmiyor. hatta çevik kuvvet birimi emniyet mensuplarının sürgün yeri olarak biliniyor.düşük ücretli personel oldukları zaten medya da devamlı söylenen bir sorun. bunca emeğinin karşılığını bile doğru düzgün alamadıklarından mı böyle öldüresiye dövüyorlar insanları? bu nefretlerinin sebebi  nedir? sadece amirlerinin verdikleri emirleri yerine getirseler düzgün bir şekilde göz altılar yapılır, karşı kuvvet koyan alıkonulur götürülür, ama yok çevik kuvvet son  2 senedir ilginç bir şekilde kendisi olay çıkartmaya başladı. hatta içlerinden bazıları hastaneye gaz bombası atacak kadar düşünceden yoksunca ileri gittiler. 1 mayısta emekçi vatandaşın sırtına indirdiler coplarını, maçlarda taraftarın sırtına, milli bayramı kutlayan vatandaşın sırtına indirdiler. gaz bombası yağdırdılar her tarafa. üniversite öğrencilerini yerlerde sürüklediler, özgür kampüslere tecavüz ettiler. 1 mayısta bir kız çocuğunun kafasına gaz bombası attılar, istanbul valisi çıktı kıza anarşist muamelesi yaptı, oysa o kız imam-hatip lisesi öğrencisi çıktı. baltayı taşa vurdu.

kurulmaya çalışılan korku imparatorluğunun askerliğini mi yapıyor yoksa çevik kuvvet? şimdilerde ise üniversite kampüslerinin güvenliği özel güvenliklerden alınıp polislere verilecek. en ufak öğrenci kıpırdamasında çevik kuvvet orada artık. öğrenci çok mu hareketli, vur ağzına copla, vur kafasına, bas biber gazını umarsızca. nasıl olsa akşam haberlerinde valisinden, bakanına kadar herkes anarşistleri dövdüğünüzü iddia edecek. ama onların girdiği üniversitelerde ki gerçekler bunlar işte;

odtü den çıkarken attıkları gaz bombalarını kovalarla toplayıp çıkıp gittiler. orantısız gücü de geçti artık bu birimin sorunu. insanların nefretini fazlası ile kazandılar. genel olarak polisin imajını da son derece kötü etkiliyorlar. ayrıca hiç bir türk vatandaşına haksız yere el sürmeye de kimsenin hakkı yoktur. hepimizin ödediği vergilerle ailelerini ve kendilerini geçindirdiklerini asla unutmamaları gerekir. ücretini, çalışma şartlarını mı beğenmiyorsun? o zaman istifa et; git özel güvenlik olarak çalış bir yerde ama maaşınızı ödeyen millete ve onların çocuklarına zarar vermeyin artık. unutmayın! ekmek yediği eli sadece köpekler ısırır.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

TURKIYE

en bağnaz milliyetçilerin yaşadığı ülkedir. milliyetçilik paranoyası o denli boyutlara ulaşmaktadır ki, her gün sosyal paylaşım sitelerinde haritalar paylaşan, bölünüyoruz, amerikanların bizi parçalama oyunları bunlar tarzı çeşitli komplo senaryolarının herkes uzmanı oldu artık bu ülkede. pkk saldırılarından hemen sonra; herkes terör uzmanı olduğu için karakola nasıl yaklaştıklarından, hangi tip silahlarla saldırılmış olunabileceğinden tutun da, daha burada anlatmaya dilim varmayacak ve akla hayale sığmayacak saçmalıkları da büyük bir zevkle paylaşıyoruz

üniversite de doçent ünvanı taşıyan tarih hocam bile; dünya haritasına bakıp bakıp; "maşallah tam ortada nazar boncuğu gibi duruyoruz, herkesin gözü bizim topraklarımızda gençler" diyebilecek kadar gerçeği görmekten uzaktı aslında. ya da oluşturulmaya çalışılan bir milliyetçiliğin ve sahiplenme duygusu geliştirme çabalarının bir sonuçları da olabilir bunlar. 

son dönemlerde "türküm" demek out olduğu için, herkes bu konuları yeni yeni düşünmeye başladı artık. şunu da belirtmek isterim ki, ben kökenlerime kadar türk ve osmanlı torunuyum. "türküm" demekle de hiç bir sorunum yok. tek sorunum sizin sorununuzu biraz olsun göstermek istemem.şimdi sizden tek bir isteğim var sadece 2 dakika bunun üzerine düşünmeniz yeterli..

hayatınızda hiç "burada harcanıyorum" diye düşündünüz mü? mesela inanılmaz güzellikte renkli gözlü, erkeklerin tapacağı bir gelin; bir gecekondunun önünde bitirmişse hayatını, ya da müziğe olan yetkinliğinizin çok geç yaşta farkına vardıysanız, çok iyi bir futbolcu olabileceğinizi anladığınızda futbolcuların olgunluk yaşlarındaysanız; ya da çok iyi bir sporcu olacağınızı anladığınızda vücudunuz artık eğitilemeyecek bir biyolojik yaşa ulaştıysa, çok iyi bir yönetici olacağınızı düşündüğünüzde bunun için eğitim almakta ve iş bulabilmekte ne kadar zorlandığınız aklınıza geldiğinde hiç kendinize bunun sorumlusunun kim olduğunu sordunuz mu? 

bizi aptal haline getiren, üstü başı sigara kokan ve tek derdi ay başında alacağı üç kuruş maaş olan ilkokul öğretmenleriniz size ne öğrettiler? ben size söyleyeyim, okuma yazma, toplama çıkarma gibi şeyler, günlük hayat bilgisi, ufak tefek coğrafya, gerisini at çöpe. bir mal gibi her sabah kalkıp hayatınızın temelini atacağınız yaşta o iğrenç sıraların üzerinde tükettik çocukluğumuzu, gençliğimizi, her şeyimizi. sanki başka bir hayatımız varmış gibi oyaladılar bizi. üniversiteyi bitirmiş hayatı boyunca eline tornavida bile almamış bir sürü genci sokaklara bırakıp hadi iş bulun, kariyer yapın diyorlar, hadi ya! benden bu saatten sonra olsa olsa köle olur. hepimizden olsa olsa bu saatten sonra çok iyi köle olur.

hiç bir öğretmen gelip yanınıza, siz de olan farklı bir şeyi fark etti mi? ailenizi çağırıp, çocuğunuzun şu konu da yeteneği var eğitimini o konuya kaydıralım dedi mi?

şimdi ben böyle bir ülkenin nesini, nasıl seveyim? siyaset hırsızın, uğursuzun elinde, laf edenlerin yarısı sandığa bile gitmez, sağlık; allah devlet hastanesine düşürmesin, eğitim; işte halimiz ortada. 

haritaya bakıp kendi kendimize zevk almaktan bir adım öteye gidemiyoruz. biz kendi kendimizi bile yönetemiyoruz ve bunun mümkün olmadığını da artık idrak ve kabul ettim. 

orta doğunun karakteri içine sıkışmış ve arada kalmış insanlarının arasında tüketeceğiz hayatımızı; adaletsiz gelir dağılımına ses çıkartmayacağız, 5 lira verip 1 litre benzin alacağız, türkiye yi seveceğiz ama köle olacağız. 

ama tüm bunca haykırış bir kişinin milliyetçilik duygularıyla  tek bir cümle ile cevaplandırılabilir.

"ya sev ya terk et"

DIN

öğretilerle; geçmişten tarihin bazı dönemlerinde revize görerek günümüze kadar ulaşan inanç müessesesi. her bir çağda farklı şekilde inanç grupları her daim var olmuşlar. evrensel varlıklardan, çok tanrılı ve son olarak monoteist konuma gelmişlerdir.

din; avantajları ve dezavantajları ile değerlendirilebilir, avantaj olarak; din, insanlara iyi ve ahlaklı yaşamaları konusunda öğretiler vermiş ve toplumları düzene koyan en temel varlık olmuş, ama bu avantajının içinde bile bir dezavantaj var. sorgulamadan, araştırmadan yoksun ve gelişme konusunda son derece hantal varlıklar haline getirmiştir insanlığı tüm dinler. çünkü dinlerin temelinde ki inanılan yaratıcı güç, her şeyi yapmaya muktedirdir. gökyüzündeki yıldızların ne kadar güzel olduğundan depremlere kadar her şeyin tanrının bir kudreti olduğu düşünülür ama sebepleri çoğu zaman araştırılmaz. inançsız ve ya ateistlerin geçmişte çok önemli buluşlar yapan insanlar olarak tarihe geçmelerinde ki en önemli sebepte budur. sadece sorgulamışlardır!

insanın duygularının mantığına üstün geldiği artık matematiksel olarak kanıtlanmışken ve hatta bizler bunu ispatlayan bilim insanına nobel vermişken. şunu da artık kabul edebiliriz ki, toplumların huzur içinde yaşamaları için insanın hırs faktörü olan ve "nefis" diye adlandırılan şeyin yok edilmesi gerekmektedir. bunu da tüm din öğretileri fazlası ile insanlığa empoze etmiş ve başarılı da olmuştur. bir düşünürün dediğine göre;

din toplumların uyuşturucusudur.

cem yılmaz dalga geçerdi ya hani hindistan da ki cast sistemiyle. işte aynı dalga aslında ilahi dinlerle de geçilebilir. çok fakir olduğunu düşünen birisine; iyi bir insan olması, hırsızlık yapmaması, namaz kılması karşılığında; karıların kızların bol olduğu, uyuşturucu ağaçlarından, şaraptan akan nehirlere sonsuz bir dünya da mutluluk içinde yaşayacağı öğretilerek; fakir kişi uyuşturulmuştur. bunu da, tüm dinlere saygı duyulması açısından vurgulamak isterim, yine hindistan örneğinde olduğu gibi ineğe, ve ya budistlerin pillerle çalışan tanrıları ile dalga geçerken bir daha düşünülmeli. ibrahimi dinlerin, bilinmeyen, görülmeyen, ve her şeyi yarattığı ve evren düzenini ve hakimiyetini elinde tutan güçlere inanındığı da bir budist için çok komik gelecektir. ve kendi haline şükredecektir.

"en azından benim tanrım gerçek"

son olarak; psikolojik bir faktör olarak din masaya yatırıldığında, madem ki insan mantığından çok duyguları ile yönetilmekte olan bir varlık. o zaman din öğretisine gerçekten ihtiyacı olan canlılarız demektir. neye inanırsanız inanın! inandığınız şey size mutluluk veriyor ise, yalnızlık hissinden sizi kurtarıyor ve yokluğunda içinizde gerçekten bir boşluk duygusu hissediyorsanız, inanmak en güzel şey, bunun vereceği ruhani rahatlama için son dönemler de açılan saçma sapan yoga kursları gibi eş cinsel şeylerde mutluluk arayan insanlardan daha mutlu olacaksınız demektir bu! ibrahimi dinlerin öğretilerinde bile şu var ki!

"din allah için değil insan için var"

MERAK EDIYORUM

neden ürüyoruz?

herkes tartışıyor; neden bu dünyadayız? nedir amacımız? insanın fonksiyonu nedir? gibi soruları herkes soruyor ve merak ediyor aslında. yaradılışa inananın kendine has bir açıklaması var en azından; ama evrimci için bu ucu açık kalan bir soru. onlarda yaşam formunu tesadüfler zinciri olarak açıklıyorlar. tamam eyvallah bunlara bir lafım yok.

isteyen leblebiye inanır isteyen atasının bir balık veya maymun olduğuna; benim sorunum ve sorum neden üremeye devam ediyoruz? herkes çok mu mutlu dünya da? bana mı mutsuzuz gibi geliyor yoksa. çevremde ki herkes şikayet ediyor mutsuzluktan, hayatlarını amaçsız ve değersiz buluyorlar. bu ülke de çok haklılar zaten, her zaman diyorum bu ülke bize ne verdi ki ne isteyecek? yurt dışında da durumun farklı olduğunu da sanmıyorum. herkes yalnız herkes mutsuz! evliler mutsuz, deliler gibi aşık olup sevdiğinin başkalarının altına yattığını bilen ve her gece içen gençler mutsuz, akşam evine ekmek götürmek için yer temizleyen adam mutsuz, hayatını yok yere ve hiç bir işe yaramadan gecekondularda tüketenler mutsuz, 40 yaşına gelmiş ve hala evlenememiş kadın mutsuz, hayat kadınları mutsuz, milyonlarca hayal kurup kravatlı köpek haline gelmiş üniversite mezunları mutsuz, çalışanlarını tasma gibi kravatlarından tutup sağa sola savuran müdürleri mutsuz, iş bulan mutsuz, iş bulamayan mutsuz. ülke de meyhaneler gece gündüz, hafta içi, hafta sonu dolmuş taşmış, bir bakan çıkmış "800 lira iyi para" demiş. başbakanın köpeği olmuş bakan mutsuz. amerika nın köpeği olmuş başbakan mutsuz, onu köpek eden eli kanlı da mutsuz.

ama hala ürüyoruz, kimimiz cehaletten, kimimiz mutluluğu bir çocukta aradığı için. kimimiz de yalnızlığımızdan biraz olsun kurtulmak için. yani yine kendimiz için yakıyoruz başka bir insanı. dağda bayırda geliri bile olmadan 10 çocuk yapan kekolara değil elbet bu laflarım. onlar zaten kaybolmuş hayatlar. ama genel olarak mutsuz bir insansanız ve hayatın boş olduğu kanısı yavaş yavaş oturmuş ise kafanızda, bu dünya da zaten yeterince çocuk var. nüfus zaten almış başını gidiyor. yapmayın çocuk mocuk. 

hayatınızı bir şeye adayasınız mı geldi? milyonlarca aç çocuk var afrika da, sağda solda her yer de. ama yok bencillik var kanınızda, mastürbasyon yapacaksınız illa ki hayata karşı. bu kirli kan o iğrenç nefsiniz yüzünden devam edecek ve bu dünya her geçen gün iğrençleşmeye devam edecek. mutsuzluğunuz ve o iğrenç geniniz nesiller boyu devam edecek. 1923 yılında 2 milyar olan dünya nüfusu 90 yılda 7 milyar olmuş hala çocuk yapacaksınız. nerede istihdam edilecek bu kadar insan? meyhane de.

bırakın artık gördüğünüzü tekrar etmeyi, sevmiyorsanız bu dünyayı neden üreyeceksiniz ki? insan hayatında seveceği ve her şeyini vereceği tek varlığa bunu yapar mı? cinsel yolla bulaşan en büyük hastalık, hayattır.